30 Kas 2018

Yazar: Neriman Akyıldız

Makaleler

Sevgiye Beş Kala

Bir uçak düşünün . Mükemmel tasarlanmış bir uçak. Sağlam zeminli bir hava alanından havalanmak üzere…   Son anda uçağın yakıtının yeterli olmadığı fark ediliyor. Sizce bu uçak uzun bir yol alabilir mi ?

Ortak  değerler , ortak amaçlar,  ortak beklentiler ve benzer özelliklere sahip olduğunuz ancak aranızda sevgi bağı kurulamayan bir insanla evlilik yolculuğuna çıkmak da hemen  hemen  aynıdır.

Eskilerin ‘’ içim ısındı ‘’ yeni nesilin ise ‘’ elektrik aldım ‘’ diye ifade ettikleri o  heyecanı , ilgiyi ve sıcaklığı hissetmek , evliliklerin başlangıcında  olması gereken duygu durumudur. Bu sıcaklık  hissinin , eşler tarafından zaman içinde beslenerek geliştirilmesi gerekir. Eşler ilişkilerinin başında hissettikleri  bu çekimi ve heyecanı birbirlerinin sevgi dillerini keşfederek ve hitap ederek geliştirebilirler.

Sözünü ettiğim duygu, sadece   cinsel çekiciliğe dayanan ve ömrü kısa olan ‘’Aşk ‘’ değildir.Sevgi, hoşlantıyla başlayan , yüreğine dokunarak gelişen ve  anlayişla , çabayla, birlikte güzel zamanlar paylaşılarak olgunlaşan daha kalıcı bir duygudur.Sevgi yoksa yakıtı yetersiz olan uçak gibi  kısa zamanda tükenir evliliklerde.

Sevgi evlilik ocağının ateşidir. Bu ateşin  ilgiyle , destekle , birlikte nitelikli zaman geçirmekle ,  güzel sözlerle , değer verdiğini düşündüğünü hissettiren davranışlarla ,bazen hatırladığını ileten hediyelerle  sürekli beslenmesi gerekir.

Sevgi dili , bir insanın sevildiğini hissettiği yoldur. Eşinizin  sevgi dilini keşfederek,  onun yüreğine dokunmanın kısa yollarını da keşfetmiş olursunuz. Önemli olan kendi sevgi dilinizi değil onun sevgi dilini kullanmanızdır. Elbette aynı  davranışlar eşiniz için de söz konusudur.

Yaşlı bir çiftin tartışmasına tanık olmuşlar.

Yaşlı bir nene dedeye şöyle diyormuş

_ Senin kadar bencil bir adam görmedim . Her şeyin en iyi tarafını seçersin. Senelerdir ekmeğin bile içini sen yedin dışını bana verdin .  Bir kere de dişlerimin kesmediğini bilmedin.

Yaşlı dedenin cevabı da ilginçtir

_ Ne kadar nankör bir hatunsun. Ekmeğin en sevdiğim yeri dışıdır benim. Sana senelerdir ekmeğin en sevdiğim yerini vermiştim.

Bazen kendi ırmağımızın akıntısına kapılarak gideriz . Oysa eşlerin her biri kendisine özeldir. Eşler birbirini olduğu gibi kabul edip sevmeli kendileri gibi olmaya zorlamamalıdırlar. Olduğu gibi kabul edilip sevildiğini değer verildiğini hisseden  çiftler zamanla  birbirinin özelliklerinden etkilenir ve bazı yönlerden birbirine benzemeye başlarlar. Birlikte  paylaşımları çoğalır. Biz alanları genişler. Ancak unutulmaması gerekir ki her bireyin kendi özel alanlari da olmalı ve  kişiliğini korumalıdır.

Elbette  tek kürekle bir kayık nasıl yol alamazsa eşlerden de her zaman aynı kişi sürekli verici olur  karşılık göremezse  evlilik de yol alamaz . Sağlıklı ilişkilerde eşler karşılıklı olarak duygularını ifade ederler ve ilgi gösterirler. Bencillikle evlilik ateşle su gibidir.

Bazen eşini düşündüğünü hissettiren bir davranış yüzlerce kelimeye bedeldir.Söz veya davranışlarınızla ‘’seni seviyorum,  benim için çok değerlisin’’ diyebilmek, evlilik ateşini besleyebilmek ,mutlu huzurlu yuvalarda atan sıcacık yürekler demektir…

30 Kas 2018

Yazar: Neriman Akyıldız

Makaleler

Evlilikte İletişim

Evlilik; karmaşık, sürekli değişen ve iki kişinin daha önce hiç karşılaşmadıkları sorunları beraberce çözmek zorunda oldukları bir ilişkiler sistemidir. Bu sistemin içinde eşin yanı sıra, yakınlar ve çocuklar yeni sorumluluklarla birlikte yeni iletişim alanları da oluştururlar. Bu yeni kurulan sistemin içinde, elbette çatışmalar, kızgınlıklar, sorunlar yaşanabilir. Evliliklerde yaşanan sorunların en önemli nedenlerinden birisi iletişim eksikliğidir. Evlilik sorunlarının üstesinden gelmek doğru iletişim yöntemlerini kullanarak mümkündür.

     Evlilikte etkili iletişim kurabilmek için neler yapılmalı?

Öncelikle eşinize bir isteğinizi, duygunuzu, düşüncenizi ya da bir sorunu ileteceğinizde, ne istediğinizi tam olarak bilin. Konuyu açık bir biçimde anlatın ve eşinizin buna tepkisinden hareket ederek yolunuza devam edin. Eşiniz sizin kafanızın içinde ne olduğunu bilemeyebilir

“Sen” yerine “Ben” kullanın.

Hep geç kalıyorsun yerine  “beklemekten hoşlanmıyorum”

“Dağınıksın” yerine “senin dağıttığın eşyaları toplamaktan yoruldum” gibi.

Kendinizi nasıl hissettiğinizden sadece siz sorumlusunuz! Anlayışlı olun! Eşiniz bir fikri defalarca dile getiriyorlarsa “anlayış” arıyor demektir. Mutlaka sizin de onunla aynı fikirde olmanız gerekmiyor, onu anlıyor olmanız yetecektir.

Bir seferinde bir konuyu tartışın. Genelde bir tartışma sırasında ondan önceki on tartışmanın da hesabı ortaya çıkar. Bu durum işleri daha da zorlaştırır.

Eşinizle iletişiminizde; sözsüz davranışlarınızla da “sen değerlisin”, “güvenilirsin” ve “sevilmeye layıksın” mesajlarını verilmelisiniz. Hislerinizi değil, tepkilerinizi kontrol edin. Çatışmanın nedeni duygu değil, sizin o duygu karşısında verdiğiniz tepkidir. Sevdiği insan eve çok geç gelirse herkes sinirlenebilir, ama  bu hissi doğal karşılayıp konuşmak gerekir. Hissetmek, insan olmanın bir parçasıdır.

 

Doğru iletişim için nelerden kaçınmak gerekir?

Önemli konuları eşinizin işi başından aşkınken gündeme getirmeyin. Sizin birinci önceliğiniz belki de o sırada eşinizin birinci önceliği değil. Oysa siz, gerekli ilgiyi göstermediği sonucunu -yanlış da olsa- çıkaracaksınız. Her ikiniz için de uygun olan zamanı bekleyin, doğru zamanı yakaladığınızda konu orada çözülecektir. Yanlış zamanlama yüzünden çözümlenemediğinde problemler büyür.

Ön fikirli olmayın, yani eşinizi “peşin hükümle” haksız ilan etmeyin. Örneğin; “sen anlaşılmazsın” yerine “ben seni anlamakta zorlanıyorum” demeyi tercih edin. Bu ifade ile eşinizin savunmasını kırıp, onu açık olmaya teşvik edebilirsiniz. Eşinizin lafını ağzına tıkamaktansa cevap almaya bakın.

Talimat vermeyin, eşinize isteklerinizi iletirken rica ifadeleri kullanın. Talimatla rica arasında fark vardır; talimat yerine getirilmezse cezası vardır. Örneğin, bir somurtma, sessizlik vb. Oysa ricaların cezası yoktur ve belki de bu yüzden rica ettiğinizde her şey daha kolay olur. Gerçek rica kimseye sorumluluk yüklemez.

Eşinize cevap vermek yerine tepki göstermeyi seçmeyin. Tepki vererek konuşmadan bir duyguyu iletirsiniz ancak ilettiğiniz mesaj eşiniz tarafından yanlış anlaşılabilir. Cevap vermek ise sözel bir eylemdir, konuşmaya davet eder. Hoşunuza gitmeyen bir şey olduğunda tepki değil cevap verin.  Böylece sorun, anlaşılmaz bir durum olmaktan çıkar. Tepki verirseniz karşılığında tepki alırsınız ve sonuçta hedeften uzaklaşırsınız. Bir insanı ne kadar yakından tanırsanız kafasından geçenleri o kadar rahat tahmin etmeye başlarsınız.  Ancak önemli konularda işin bu yönüne fazla güvenmemek gerekir. Yanlış tahmin ediyor olabilirsiniz.       Konu önemliyse sormaktan çekinmeyin. Durum apaçık belli olsa bile, işin doğrusunu sormak, yanlış bir düşünceyle yola devam etmekten çok daha iyidir. Söze “ama, hayır, yok, olmaz, niçin…” gibi kelimelerle başlamak iletişim için zararlıdır, bu nedenle bu ifadelerden kaçınmak gerekir.

 

İletişimde cinsiyet farkları

Sosyal ilişkilerde erkeklerin kadınlardan daha az duygusal oldukları yeni bir bulgu değildir. Kadınlar genellikle hislerini daha kolay ifade ederler. Başkalarının hislerine karşı daha duyarlıdırlar. Erkekler aksine daha ziyade nesnel ve pratik araçlara yönelirler. Erkeklere göre bağlılık konuşmayla değil birlikte iş yapmayla sağlanır; dolayısıyla evliliğe kadınlar kadar duygusal beklentilerle yaklaşmazlar.

 

İletişimde cinsiyet farklarına ilişkin yazılmış ve en çok satanlar listesine girmiş kitaplar vardır. Bunlardan biri olan “Hiçbir şey anlamıyorsun: Kadınlar ve Erkekler Konuşurken” de Deborah Tennen çocukluktan itibaren farklı sosyalleşen kadın ve erkeklerin diyaloglarının kültürler arası diyaloglara benzediğini belirtir. Yani kadın ve erkeğin iletişimi arasındaki uçurum, iki farklı kültürde yetişmiş, farklı lisanı, alışkanlıkları ve değer yargıları olan iki insanın iletişimi arasındaki uçurum gibidir.

 

John Gray (1992) ise bir adım ileri giderek kadın ve erkeklerin iletişimlerindeki güçlükleri faklı gezegenlerden geldiklerini farz ederek anlayabileceğimizi söyler “Erkekler Mars’tan,Kadınlar Venüs’ten” adlı kitabında.

 

Erkekler genellikle diyaloglarında baskın olmak isterler. Fakat konuşma tartışmaya sürükleniyorsa ve mesele eşi tarafından ortaya atılmışsa konuşmayı kesmeyi tercih ederler. Çatışma başlatmada kadınlar dolaylı ifadeler ve imaları kullanırken, erkekler daha direkt yollarla meydan okuma veya ikna etmeyi tercih ederler.

 

Eşinizle iletişiminizde önemli cinsiyet farklılıkları olduğunu göz önünde bulundurmalısınız. Kadınlar “duyguları, düşünceleri veya yaşananları bol bol paylaşmak” için iletişim kurarken; erkekler “bir bilgi vermek ya da bir sorun çözmek” için iletişim kurmaktadırlar. Ortada bir problem varsa; erkeğin tarzı “kendim hallederim”, kadının ise “beraberce halletmeliyiz” şeklinde görülmektedir.

Erkekler, “sen benim hayatımın kahramanısın, sana güveniyorum” mesajlarını aldıklarında kendilerini “erkek” olarak en iyi hissetmektedirler. Kadınlar ise “sen benim hayatımdaki tek kadınsın, bu hayatı yalnız seninle geçirebilirim” mesajlarını aldıklarında kendilerini “kadın” olarak en iyi hissetmektedirler. Eşlerinden hediye aldıklarında erkekler için önce “ne işe yarayacağı”, sonra da ”kaç para olduğu” önemli iken, kadınlar eşlerinin kendilerine değer verdiğini hissettikleri için mutlu olurlar.

 

İletişimi engelleyen faktörler

Öğüt vermek, çözüm getirmek, yönlendirmek:

Eşinizle konuşurken iletişimi kesen bazı mesajlar vardır;

“Şöyle yap, böyle yapma…” “Bu şekilde hareket etmemelisin…” “Yoruluyorum diye yakınacağına geceleri erken yat…” “Bu kadar düzensiz çalışırsan, işlerini tabi yetiştiremezsin…” gibi cümleler, eşinizde direnç, yaratabilir, savunmaya itebilir. Genellikle öğüt vermek, tavsiyede bulunmak eşinizde baskı veya suçluluk duyguları uyandırarak, iletişimin kesilmesine veya yön değiştirmesine neden olabilir.

 

  Yargılamak, eleştirmek, ad takmak:

“Sen zaten hep kolaya kaçarsın…” “Bebek gibi davranıyorsun…” “Şikayetten başka bir şey bilmezsin zaten…” “Hiçbir fedakarlığa katlanmak istemiyorsun…”

Genellikle yargılama ve eleştirme tepkileri ile karşılaşan bir kişi, kendisini anlaşılmamış, itilmiş, haksızlığa uğramış ya da çaresiz hisseder. Bunun sonucunda iletişimi keser ya da öfkeyle karşılık verebilir.

 

Soru sormak, araştırmak, incelemek:

“Neden?…Sen ona ne yaptın?…O sana ne dedi?… Neden şunu söylemedin?…”

Genellikle soru, inceleme, nedenini arama gibi yaklaşımların içinde önyargı, eleştiri veya zorunlu çözüm önerisi bulunur, ayrıca konuşma sorulara cevap vermeye takılarak, yön değiştirip asıl konudan uzaklaşabilir. Sorularla yürüyen iletişimde, genellikle soru soranın nereye varmak istediğini diğer kişi anlayamadığından endişeye kapılabilir veya savunmaya geçebilir.

 

Teşhis koymak:

“Aslında sen öyle demek istemiyorsun…” “Ben senin aslında neden öyle yaptığını biliyorum…” “Aslında senin derdin başka…” “Anlaşılan bir süre sana yardımcı olmamı isteyeceksin…” “Bunları beni üzmek için anlatıyorsun…”

Bu tür yaklaşımlarda, kişi sanki eşinin niyetini, söylemek istediklerini çok iyi biliyormuş, onun kafasının içindekileri okuyormuş gibi bir tavır içine girdiğinden, eşini savunmaya ittiği gibi, sinirlenmesine, sabırsızlanmasına veya öfkeli cevaplar vermesine neden olabilir. Bu tür ifadelerle karşı karşıya kalan kişi kendisini kıstırılmış, yanlış anlaşılmış hissedebileceği için büyük olasılıkla iletişimi keser.

 

Teselli etmek, konuyu değiştirmek:

“Aldırma, boşver…” “Düzelir canım, bunu dert etme…” “Başka şeylerden konuşalım…” “Olur böyle şeyler, geçer…” “Bir kahve iç düzelirsin…” “Aman sen de her şeyi ciddiye alıyorsun…”

Aslında teselli etmek çoğu zaman yararlıdır, ancak doğru olan eşinizi duyduğunuzu ve anladığınızı belirttikten sonra teselli vermenizdir. Söyledikleri duyulmadan, teselli ediliyormuş hissini yaşayan kişi, kendisini dinlenilmemiş, söyledikleri saçma bulunmuş ve anlaşılmamış hissedebilir. Önemsenmemiş veya tam olarak dinlenilmemiş olmaktan dolayı kızgınlık duyabilir. Genellikle, dinlemeden verilen teselli mesajları, konuşan kişide sorununun küçümsendiği duygusunu yaratabilir.

 

Evlilikte iletişim hataları

Yıkıcı eleştiri: Eşlerin, birbirlerinin olumsuz yönlerine odaklanmaları ve olumlu yönlerini görememeleri sonucu birbirlerini incitecek şekilde eleştirmeleridir. Örneğin, “sen beni üzmekten zevk alıyorsun.”

Genelleme: Eşlerin birbirlerinin kişilik özelliklerini içeren yargı, eleştiri ve genellemeler yapmalarıdır. Örneğin, “sen zaten hep bencilsin.”

Akıl okuma ve yıkıcı niyet geliştirme: Eşlerin birbirlerinin söylediklerinden çok, söylemediklerini anlamaya ya da söylenenlerin arkasındaki niyeti anlamaya çalışmalarıdır. Örneğin, “bunu benim iyiliğim için yaptığını söylüyorsun ama senin asıl niyetin beni aşağılamak.”

Geçmişi getirme: Eşlerin, geçmişte yaşanan olayları hatırlatarak iletişimi bozmalarıdır. Örneğin, “evliliğimizin ilk yıllarında ailenin bana yaptıklarını asla unutmayacağım.”

Kendini bütünüyle haklı görme: Kendini bütünüyle haklı, eşini ise bütünüyle haksız konuma düşürme çabası sonucu iletişimin kesilmesidir. Örneğin, “evliliğimiz boyunca hiçbir tartışma benim yüzümden başlamadı.”

Eşlerin kendi davranışları ile ilgili olarak sorumluluk almaması: Eşlerden birinin kendisinin yaptığı hataların ve davranışların sorumluluğunu kabul etmemesi sonucu iletişimin kesilmesidir. Örneğin, “beni kızdırıyorsun ve ben de işte bu yüzden saldırgan oluyorum.”

İşi yokuşa süren ifadeler: Örneğin, “şimdi çaba gösteriyorsun ama artık çok geç bunları beş yıl önce yapmalıydın.”

Mantığı silah olarak kullanma: Örneğin, “madem aynı görüşte değiliz, o halde benim dediklerimi çürüt, senin dediklerini yapalım.”

Ses tonunu yükseltme: Eşlerin ses tonunu yükseltmesi çoğunlukla iletişim bozulmasına yol açar.

Eşlerden birinin danışman rolünü üstlenmesi: Örneğin, “senin durumunu anlıyorum, bundan sonra doğruyu bulmana yardımcı olacağım.

İletişim hatalarını düzeltmeye yönelik örnekler

“Sen beni incitmekten zevk alıyorsun” yerine “senden bunları duymak beni çok incitti.”

“Beni her zaman başkalarının yanında aşağılıyorsun” yerine “geçen gün başkalarının yanında söylediklerin beni çok utandırdı.”

“Beni kızdırıyorsun ve ben de işte bu yüzden saldırgan oluyorum” yerine “bazen öfkeme hakim olamıyorum.”

“Madem aynı görüşte değiliz, o halde benim dediklerimi çürüt, senin dediklerini yapalım” yerine “senin söylediklerin aklıma yatmasa da, eğer çok istiyorsan bunu senin için yapabilirim.”

“Şimdi çaba gösteriyorsun ama artık çok geç, bunları beş yıl önce yapmalıydın” yerine “beş yıldır yapmadığın davranışları bugün yapıyor olman beni çok mutlu ediyor.”

 

Eşinizle iletişiminizin engellere takıldığını düşünüyorsanız öncelikle kendi iletişim kurma biçiminizi gözden geçirin. Çünkü iyi bir dinleyici olmanın, diğer insanları dinlemenin ve anlamanın birinci şartı; kişinin öncelikle kendisini dinlemeyi ve anlamayı başarabilmesidir.

 

Evlilikte yaşanan sorunların çözümü için doğru iletişim yöntemlerini uygulamak oldukça önemlidir. Ancak denediğiniz yöntemlere rağmen, evliliğinizde yaşandığınız sorunları çözmekte güçlük çekiyorsanız evlilik terapisinden yararlanabilirsiniz.

 

Sevgiyle Kalın

Neriman Akyıldız

Psikolog ve Aile Danışmanı

21 Kas 2018

Yazar: Özge Gökhan Kır

Makaleler

Kadınlarda Cinsel İsteksizlik

Cinsel isteksizlik, cinsel sorunlar arasında en yaygın olarak görülen sorundur. Görülme oranı % 40 tır. Halk arasında cinsel soğukluk olarak da bilinen cinsel isteksizlik, cinsel isteğin hiç olmaması ya da az olması olarak tanımlanır.

Kadınlarda cinsel isteksizlik eşler arasında ciddi problemlere yol açmaktadır. İsteksizlik yaşayan kadın cinsellikten kaçmaya başlar; mümkün olduğunca eşinden de uzaklaşır. Eşiyle birlikte yatmak istemez, daha sonra yatabilmek için geç saatlere kadar kendine meşguliyetler bulur, çocuğuyla yatar… Bu durum eşler arasında gerginliğe, çatışmaya, öfkeye neden olur. İsteksizlik yaşayan hanımların eşlerinde, “ eşim beni yetersiz buluyor, beni beğenmiyor, beni istemiyor” şeklinde, benlik algısını da sarsan olumsuz düşünceler oluşur. Bu olumsuz düşüncelerin etkisiyle erkek, eşine karşı hırçın bir tutum içine girebilir.

Kadınlarda cinsel isteksizliğin ortaya çıkışında fiziksel, psikolojik, sosyo- kültürel faktörler başta olmak üzere çeşitli faktörlerin etkisi olduğu görülmektedir.

Hormonel bozukluklar, hamilelik ve emzirme dönemi, ilaçların yan etkisi, vajinal kuruluk, ağrılı cinsel ilişki, menopoz cinsel isteksizliğe neden olan tıbbi faktörlerden bazılarıdır.

Sosyo- kültürel nedenlere baktığımızda, toplumda yaygın- yanlış inançların, kadınlarda temelde var olan cinsel isteğin baskı altına alınmasına neden olduğunu görmekteyiz. Örneğin: “ istekli kadın azgın kadındır; namuslu kadın eşinden cinsel ilişki talebinde bulunmaz; ilişki sadece erkeğin ihtiyacıdır, kadın erkeğe karşı bir görevini yerine getirir sadece; cinsellik pis, ayıp, günah bir eylemdir” gibi yanlış algı ve inançlar cinsel isteksizlikteki temel etkenlerdendir.

Kadınlarda cinsel isteksizliğe yol açan psikolojik nedenler çok çeşitlidir: Geçmişte yaşanan cinsel taciz ve tecavüz, olumsuz cinsel deneyimler, hamile kalma korkusu, bedeninden utanma, kendini beğenmeme, depresyon, aşırı stres, eşine yada tüm erkeklere karşı duyulan öfke, cinsel doyum ve orgazm yaşamama, psikolojik faktörlerden bazılarıdır.

Cinsel sorunlar evlilik sorunlarına bağlı olabileceği gibi evlilik sorunları da cinsel sorunlara bağlı olabilmektedir. Eşler arasındaki çatışmalar, iletişimsizlik, beklentilerin ifade edilememesi,  karşılanmaması isteksizliğe neden olur çünkü,  bir kadının beklentileri eşi tarafından karşılanmadığında; kadın eşine saygı duymaz ve saygı duymadığı bir erkeğe karşı cinsel istek hissetmez. Oysaki erkek eşiyle yeteri kadar ilgilendiğinde kadın sevildiğini ve değerli olduğunu hisseder, özgürleşir, cinsel arzuları da açığa çıkar. Cinsel istek kadının beyninde başlar, vücudunda devam eder. Dolayısıyla sorunu sadece kadının değil, çiftin sorunu olarak görerek yaklaşmak, erkeğe de sorumluluk vermek gerekir.

Tedavide öncelikle fiziksel faktörlerin ekarte edilmesi için doktor kontrolünden geçmek, gerekiyorsa tıbbi yardım almak gerekmektedir. Ardından, psikolojik ve sosyo- kültürel nedenler üzerinde çalışmak için cinsel terapi süreci başlar. Cinsel terapi ile cinsel isteksizliğin üstesinden gelmek mümkündür. Cinsel terapide amaç, kadının cinsel  isteğini engelleyen unsurların bulunup ortadan kaldırılması, cinsel iletişimin artırılıp gizli kalmış arzu ve fantezilerin uyandırılmasıdır. Yeni cinsel tekniklerle tanışmak, yeni yöntemler keşfederek kendi bedenini, cinsel organlarını ve tepkilerini tanımak için aşk oyunları ile yeni keşifleri yapmak cinsel terapideki diğer tekniklerdir.  Unutmamak gerekir ki,  sorunu  sadece kadının değil, çiftin sorunu olarak görerek yaklaşmak, erkeğe de sorumluluk vermek, erkeğin de desteğini almak çok önemlidir.

Özge GÖKHAN – KIR

23 Şub 2018

Yazar: Özge Gökhan Kır

Makaleler

Hasta Ruhlu İnsanları, Katilleri Biz Yetiştiriyoruz

Son zamanlarda maalesef sıklıkla rastlar olduk çocukların, genç kızların tacize, tecavüze uğrayıp sonrasında vahşice öldürülmesine! İçimiz acıyor, aklımızın sınırları zorlanıyor, anlamakta, inanmakta güçlük çekiyoruz; şahit olduklarımız gerçek olabilir mi? İnanamıyoruz. Ne yazık ki gerçek! Tıpkı kadınların boşanma istekleri üzerine eşleri tarafından öldürülmeleri gibi; Çocukların öz anne-babaları tarafından şiddete maruz kalmaları, bir kısmının da şiddet sonucu ölmesi gibi acı ama gerçek!

Devamını Oku “Hasta Ruhlu İnsanları, Katilleri Biz Yetiştiriyoruz”

23 Şub 2018

Yazar: Fatma Vildan Kaldırım

Makaleler

Ergenler ile İletişim

Ergenlik, 10-22 yaş arasında fiziksel ve hormonel değişimlerin hızlı olduğu, bu değişim sonucu ruhsal ve sosyal değişikliklerin de yüksek düzeyde olduğu insan gelişiminin en önemli dönemlerinden birisidir.

Bu dönemde ergenler ailelerinin tanıdığı eski çocuklarından çok farklı davranmaya başlarlar. Aile içindeki davranışları istikrarsızdır. Eskiden sorgulamadığı kural ve değerleri yanlış bulmaya başlarlar. Bunun gibi nedenlerden dolayı aile ile sürekli çatışma halinde olurlar. Duygularını yoğun yaşarlar; çabuk sinirlenirler, alıngan olurlar, çabuk hayal kırıklığına uğrarlar. Otoriteye karşı (anne-baba, öğretmen, müdür vs.) direnç gösterirler. İstemediği hiçbir şeyi kabul etmezler.

Devamını Oku “Ergenler ile İletişim”

23 Şub 2018

Yazar: Fatma Vildan Kaldırım

Makaleler

Negatif Duygular Bedene Nasıl Yansır?

Vücuttaki Ağrılar Psikolojik Olabilir Mi? Psikolojik Kökenli Ağrıların Üstesinden Gelmek İçin ne yapmak gerekir? Kronik Ağrıların yol açtığı sorunlar nelerdir? Sürekli ağrı hissetmek nasıl bir bozukluk yaratır?

Kişilerin kendisi ile ilgili yaşadıkları olaylar ile ilgili ve olumsuz duygu ve düşünceleri aslında hayatı zannedilenden çok daha fazla etkiliyor. Artık çok sayıda araştırma duygu ve düşüncelerin insan bedenine verdiği zarar konusunda hemfikir. Ağrı bozuklukları, mide ve bağırsak sorunları, cilt hastalıkları, kalp rahatsızlıkları, tansiyon, şeker, cinsel işlevsizlik gibi birçok rahatsızlıkta olumsuz duygu ve düşüncelerin payı vardır.

Devamını Oku “Negatif Duygular Bedene Nasıl Yansır?”

23 Şub 2018

Yazar: Fatma Vildan Kaldırım

Makaleler

Wisc-R Zeka Testi ile İlgili Merak Edilenler

Zekâ Testlerinin Önemi Nedir?

Zekâ testleri bir çok amaçla kullanılmaktadır. Kişinin zekâ geriliği veya üstün zekâlı olma durumunu gösterebilecekleri gibi hangi yetilerinin ne derece gelişmiş olduğunu, hangi alanlarda daha az veya daha fazla gelişmiş olduğunu zeka testleri ile ortaya çıkarmak mümkündür. Ayrıca klinik psikolojide Disleksi, DEHB, Asperger Sendromu vb. gibi bazı psikopatolojilerinin belirlenmesinde zeka testleri önemli bir araçtır ve çocuğun nörolojik sorunu olma olasılığını da saptamak mümkündür.

Devamını Oku “Wisc-R Zeka Testi ile İlgili Merak Edilenler”